Şrift:
Safeviler`de Türk Askeri Elat sistemi
10.12.2012 [12:26] - Güney Azərbaycan-Təbriz, DAVAMın yazıları
Şah İsmail Hatayi`nin kısa yaşamına sığdırdığı eşsiz iş, amel, hizmetleri anmamız, anlamamız için önce onun yaşadığı zaman ve mekana göz atmalıyız.






Orta çağ dediğimiz o zaman deyiminde, o dönemin dünyasının kalbi sayılan uçsuz bucaksız Avrasya topraklarında dört devlet vardı: dördü de Türk devleti. Mısır’da Arapların “devleti-Türki» dedikleri Memlükler Devleti, Kafkaslardan Kenger körfezine, Kerkük’ten Özbek topraklarına kadar yayılmış Safevi Devleti, Osmanlı Devleti ve Moğolların kurmuş olduğu Hindistan’daki Babür devleti. Türk’ün önderliğinde kurulan bu devletler adalet ve hoşgörü ile yönetilen geniş topluluğu temsil ediyordu. Tanrı’ya ve insana sevgi-saygı felsefesine köklenen zengin hoşgörü ile bütün kavimleri kucaklayan Türk-İslâm vahdeti o dönemde dünyanın askeri, siyasi, kültürel, ekonomik öncü gücünü oluşturuyordu. Büyük Türk filozofu Farabinin “Kamil insan, kâmil toplum» inancı ile yoğrulan, Mevlana’nın “Kim olursan ol, yine gel” küresel çağrısı ile herkese kucak açan bu Türk-İslam uygarlığı daha sonraları yükselmeye başlayan Anglo-Sakson gücü karşısında sinsi politikalara kurban giderek ekonomik yıkıma uğradı, adım adım gerileyerek, gevşeyip parçalandı. Önce Memlûk, Babür, sonra Safevi ve Osmanlı dağıdılb mağlup edildi. Dünyamız madiyyatın üzerinde, paranın bütün maneviyatı Esir aldığı Anglo-Sakson kültürüne teslim oldu. Türk’ün Avrasya bozkırlarında azametle at çapdığı, İngiliz’in Türkü henüz attan indirmediği günlerde kurulan muazzam Türk devletlerinden biri de Safevi devletidir. Bu devlet kendi ismini Güney Azerbaycan’ın Erdebil şehrinde Şeyh Safieddin tarafından kurulan Sünni-gizli tarikatı ile heterodoks Türkmen (Oğuz) müsəlmanlığının birleşmesinden oluşan “Safevi” adlı yeni sufi tarikatından almıştır. Şah İsmail 1487′de Erdebil’de doğdu. 13 yaşındayken önce Şirvanşahları yenip, sonra Akkoyunlu Devleti’ni devirip. Tebriz’de dedesi Uzun Hasan’ın yerine geçerek, 14 yaşında taç koydu. Şah İsmail’in Safevi devleti hem din anlayışı, hem de askeri güç açısından tamamen bir Türk elat devleti olarak kuruldu. Ustaclı, Varsaq, Rumlu, Tekeli, Şamlı, Kaçar, Afşar ve Kamanlı Türkleri Safevi süvari ordusunun omurga kemiğini teşkil ediyorlardı. O dönemde 14 hanlık ve 10 sancak beyliği Türk beylerine verildi. Şah İsmail Azerbaycan ve Anadolu’daki bütün Kızılbaşların dini lideri idi. Kızılbaşlar Şah İsmail’i “Mürşidi-Kamil” ilan ederek, onun doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanıyorlardı. Savaşlarda ardarda kazandığı zaferler bu güveni daha da pekiştirdi. O dönemin sufi Kızılbaş Şiiliği bügünkü fars şiiliğinden son derece farklıydı. Sufi Kızılbaşların on iki imam Şiiliği eski Türk QAM Şaman inançları ile yoğrulan heterodoks İslam anlayışına dayanıyordu. Ancak zamanla bu eski inanç sisteminde yapılan değişiklikler, ilaveler yaklaşık 500 yıl süren bir süreç sonucunda Sufi Kızılbaş şiiliğinin bügünkü fars şiiliğine dönüşmesine yol açtı. Ali şeriatının ideolojik DOKTRİNİ bu sürecin doruk noktası sayılabilir (bu fikri Batı araştırmacıları da vurguladılar. Örn, Vatikiotis «İslam and hte state»). İran İslam Cumhuriyeti ideologu, ünlü İslam sosioloqu Ali Safevi kendi ideolojik DOKTRİNİ ile Şiilik’te tüm sufi Kızılbaş öğeleri atarak eski inanç sisteminin son kalıntıların tamamen yeni ideolojik temel yarattı. Şiiliğin tedrici farslaşdırılması süreci sonraki aşamalarda Fars milliyetçiliğinin gelişmesine ve 1925 yılında Pehlevi darbesi ile Fars milliyetçiliği ideolojisinin siyasi iktidara taşınmasına zemin hazırlayan temel faktörlerden sayılabilir. Şiiliğin zamanla Fars karakterine bürünmesinin ve Farsların devlet yapılarına yerleşmesinin bir çok siyasi nedenleri olmuştur. Öncelikle, orta çağ devlet anlayışında din faktörü önde geldiği için dar milliyetçi politikalara, monoetik kuruluşlara yer yoktu. Dolayısıyla diğer Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi, Safeviler de Perslere ve diğer toplum temsilcilerine de açıktı. En önemli neden ise şudur ki, Osmanlı’da olduğu gibi, Safevilerde de devlet yapılanması iki aşamadan – kuruluş ve gelişmeden geçti. Uygulama aşamasında Safevi devleti (Osmanlı da) Türk elatlarının askeri-siyasi gücüne dayanarak. Devletin güçlenmesi için gerekli olan merkezleşme aşamasında ise tam tersine bir süreç yaşandı. Merkezi iktidar devletin oturmasını engelleyen Türk elatlarının merkezkaç gücünü bertaraf etmek için devletin askeri ve politik kurumlarına Türk olmayanları getirmeye başladı. Bu amaçla Osmanlı’da “kapıkulu», Səfəvilərdə “kulum” sistemi kuruldu. Türkün kanı, gücü ve canı ile kurulan bu devletin kurumlarına sonradan Türk olmayanları yerleştirme politikası belki de o dönemin şartlarında merkeze boyun eğmeyen Türk elat gücünü balanslaşdırmanın tek çaresi olarak görüldü. Uygulama aşamasından tüm gücünü Türk elat sisteminden alan devletin gelişme içgüdüsü ile merkezleşmeğe yüz tutunca tersine bir hareketle bu elatları devlet kuruluşlarından vahşice itmeye, uzaqlaşdırmaya başladı. Türk elatları bu haksızlık baş kaldırdıkça daha çok ezilip, merkezi iktidardan, devlet yapılarından daha çok uzaklaştırıldı. Bunun içindir ki, Şah İsmail’in döneminde savaşçı Türk elatlarının gücü ile kurulan devlet Şah Abbas döneminde Fars “gulam”larının (artık bu dönemde “kulum” sözü fars dilinde «sipahsalar» kelimesi ile değiştirilmiştir edilmiştir), Fars memurlarının çokluğu ile göze çarpmaqdadır. 1576 yılında devlet kontrolündeki 114 Emir’in hepsi Türk’tür. 1628 yılında (Şah Abbas’ın vefat ettiği yıl) 90 emir var ki, bunların da 35′i Kızılbaş Türk, 34 ‘ü Türk olmayan, 21-i ise Gulam. Çaldıran Türk askeri elat sistemi ciddi yenilgiye uğradı. Bu savaş artık sadece yiğitlik ve pehlevanlıkla savaşta zafer çalmağın zor olduğunu, modern teknoloji ve en önemlisi profesyonel silahlı birliklere, yani düzenli orduya ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Çaldıran Şah İsmail’in otoritesi, onun doğaüstü (ilahi) güçlere sahip olduğu konusunda inanç da darbe aldı. Artık devletin merkezleşmeğe yöneldiği bir dönemde Şah İsmail’in sadece Kızılbaşların «Mürşidi-Kamili» olması yetmiyordu. Şah İsmail’in otoritesini yeniden yükseltmek için (aslında məkrli bir siyasetle) onun soy köküne «resmi eklemeler» edildi. Şah İsmail’in on iki imamdan yedincisi İmam Museyi-Kazım’ın soyundan olduğu efsanesi yaratıldı. Son söz olarak şunu demeliyiz ki, Türk devletlerinin kurucu gücünü teşkil etmiş Türk askeri elat sistemi sonraki aşamalarda merkezleşme eğilimleri ile çelişkiye girse de, yine de her zaman devletin güç kaynağı olmaya devam etti. Tesadüfi değil ki, merkezi devlet gevşeyip devletin gerilemeğe başladığı en tehlikeli dönemlerde yine Türk elat sisteminden gelen yeni güç dalgası ile kendine gelen devlet yeniden ayağa kalkmayı başardı. Safeviler`in gücü azalınca Afşar ilinden çıkan Nadir Şah ülkeyi yok olmaktan kurtarıp. Əfşarlar güçsüzleşince Kaçar elatından çıkan Ağa Muhammed Şah devleti yeniden toparlayıb güçlendirmiştir.



Gülara YENİSEY
Bu xəbər oxucular tərəfindən 2892 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed